Maket muhafazakarı bir ekolden geliyorum. Proje sürecinde yer yer baskıya dönüşen bu muhafazakarlığı eğitimimin uzatmalı sonuna yaklaşırken reddetmiş, mezun olmak üzere olan bir meslek adayının kendi yöntemini kendinin tanımlaması gerektiğini savunmuştum. Evde kendimce akademik eğitime verip veriştirirken tüm doğrularımı arkama alıp maketimle jüriye çıkmış, aldığım eğitimin arkasından konuşmuştum. Bunu hepimiz sıklıkla yaparız.
Makete soğuk yaklaşımımın geçmişinde başka anılar yatıyor esasında. Yanlış verilen altlıklar yüzünden defalarca çöpe atılıp yenisi yapılan çılgın topografya maketleri, öğrencinin cebinden çıkan parayı umursamadan talep edilen detaylar, her şeye rağmen tasarlanıp getirilen maketlerin proje diyaloglarına yalnızca kavramsal değil uygulama açısından bile dahil edilmemesi, hem verilen emeğe hem de zamana ve paraya yazık olduğuna dair bir izlenim bırakmış bende, şimdi fark ediyorum. Yoksa hamur, karton ve maket bıçağıyla küçük yaşta tanıştığımı farz edersem maket yapmaya muhalif bir halimin olmasına olanak bulamam (edemem).
Bugün İlkay’la maket üzerine yarım kalmış bir dijital diyalogumuz oldu. His, 3. boyut, lirik yüzey, doğal peyzaj ve geçişlere ait bir peyzaj imgesi üzerinden İlkay, hayranı olduğu Peter Zumthor’un Brüder Klaus Kapelle’sini anlatıyordu. Peyzaj maketlerinin çok nadir etkileyici olabildiğini, ancak soyutlanmış modelleri beğendiğimi, onların da uygulamaya dair bir fikir vermediğini yalnızca mimarca bir romantizme hizmet ettiğini düşünüyordum. Bu diyalogumuz sonuçlanmadı. En son ona maket yapmak yerine şiir yazdığımı söyledim, umarım buna inanmamıştır. Ben gibi bir edebiyat fakiri şiir yazmaz, okumaz da. Ancak eserleri lirik bulabilir ve erkekleri kabalıkla suçlayabilir.
Zumthor’un henüz hiç projesini canlı görmedim. Ama benim için İsviçre mimarlığını temsil ediyor (İlkaysan sağolsun, bkz. XXI Mayıs 2008 Sayısı / İsviçre’de Mimarlar Neler Yapıyorlar?). Şapel ve peyzajı fotoğrafların görsel katsayısını çıkartsak bile gayet “lirik” görünüyor.
Muazzam karelerin sahibi Florian Seiffert.
1 yorum:
Enisesan, Londra fotograflarina bakmak icin girip dijital muhabbetimizi belgelendirdigini gördüm. Cok hosuma gitti acikcasi, blogger konseptine cok uzak bir insan olarak insanlarin kaydetme ve böylece tanimlama ugraslarina her defasinda sasiriyorum.
Neyse Bruder Klaus Kapelle konusunda bir ekleme yapmak istiyorum. Bahsettigim sey seninde söyledigin gibi materyaller ve yüzeyler ( sanirim lirik dogru bir tanimlama olabilir belki özetlemek icin ) ile ilgiliydi. Maket sonucta dokunabildigin , hissedebildigin birsey oldugu icin sadece geometrik yada 2 boyutlu calismaktan uzaklastiriyor insani. Sadece 3. boyut ve mekan da degil, ayni zamanda atmosfer, cagrisimlar ve insanin cok temel dürtüleriyle de ( mesela barinmak vs gibi ) alakali bir durum. Belki Bruder Klaus Kapellenin bir makro cephe cekimi yada kursun tabaninin bir fotografinin konmasi gerekir bu yazilanlarin yanina. Konuyu cok uzatmiyorum umarim daha aciklayici olabilmistir, belki istanbulda raki masasinda sonuclandiririz diyorum.
Siir konusuna gelince kesinlikle inanmis hatta cok memnun olmustum bunu söyledigine. Ciddi olsaydin bunu yapan ilk insan olmiyacaktin tabiki. Sergison & Bates in W. Carlos Williamin "The Red Wheelbarrow" siirinden alintilar yapmasi yada Zumthor un Wallace Stevens in " Bouquet of Roses "i üzerine yazmasi ve mimariyle bagdastirmasi vs..
( ilk aklima gelenler, tabi benim yakin oldugum mimari vs ... ) gözönüne alinirsa siir konusunda sanirim tekrar konusmamiz gerektigi ortaya cikiyor...
Yorum Gönder