İsteyince Oluyor

Kişisel: 2008 benim için köskötü bir yıldı. Her sene daha iyisini dilemekten kendimi alıkoyamıyorum. Batıl itikat? Şartlanma? Mistisizm? Dinsellik? Sebebi n'olursa olsun, diliyorum.

İşsel: Kriz bizi teğet geçsin istiyorum.

Kentsel: Otobüslere dijital durak tabelaları konulsun, İstanbul'da tüp geçitin 4/16 hattı açılsın, kentsel taciz bitsin istiyorum.

Gördüğünüz üzere; mütevaziyim.
İstemek ve almak fiillerinin ters orantısına inanırım.

Bu da Bizden

Kentsel Taciz Alanı I

Milliyetçi hissetmemekle başlamak istiyorum. Sebeplerinden kısaca bahsederek mevzuya eğilmek, ardından doğrulup konuyu bağlamak niyetim.

İçinde bulunduğun toplumu, öncelikle insanını sevmek gerektiğine inanıyorum milliyetçi olmak için. Yalnız ecdadının mirasından ötürü değil, bugünü yaşarken insanını sevmek gerekiyor. O millete mensup insanlar topluluğunu genelleyebilmek gerekiyor.

Sevmiyorum, burda sokakta yürümeyi çok az seviyorum.

Japon misafirim Azusa, 10 günlük İstanbul gezisinden olumlu düşüncelerle ayrıldı. En son sohbetimiz, kafasındaki Türkiye fikrinin dönüşümü üzerineydi. İçten gelen derin bir kaygıyla (anksiyete bozukluğum var) söylediklerini dinledim. İlk günden itibaren yaşadıklarını dehşetle dinleyip, bir kısmına şahit olurken burda kadın olarak yaşamanın yine yeniden zorluğunu gördüm, yine korktum, şiddetle kaygılandım.

"Burada erkekler dışında herşey mükemmel, 5 yıl önceki dar fikrimle gelmedim kuşkusuz. Kalkınmış bir yer bekliyordum ki öyle buldum. Tahmin ettiğimden fazlası var burda" diyor 22 yaşında, İsveç'te yaşayan bir Japon. Havaalanından şehre gelmek için bindiği takside çıkma teklifi alan, ertesi gün Sultanahmet tanıştığı Japon tacirinden "hamama çıkma" teklifi alan, onun da ertesi gün İstiklal'de galeyana gelip avuçlanan bu genç kızımız tahmin edildiği gibi gezisinin 4. sabahı sokağa çıkarken hafif paranoid semptomlar göstermeye başladı. Neyse ki Doğu Avrupa görmüştü, sevgilisi İranlıydı (ee yani?), bizim taraflara hem ilgisi, hem de yaşına, ırkına göre hallice bilgisi vardı.

Paranoid hallerini alternatif yöntemlerle kırmaya, bu imajı kalıcı kılmamaya çalışan ben karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmaya çalışıyordum ki bunu yaparken barlar sokağındaydım...

Sevdiğim Yeni Olmayan Durumlar

Thames Nehri'nde inşa edilen 3. köprüden kalan sütunlar. Sene 1769. Bu kadar mı güzel olabilirdi?

Herşeyin Bir Tersi Vardır

Cahildim, bunu görünce heyecanlanmıştım. Yarım sanat aklımla bunu yerleştirme farzedip ilerledim. Devamı sokaklarla birlikte gelmekteydi. Entelektüel dostum Ömer duruma açıklık getirdi en sonunda. Evet, durak tersti, tersliği normaldi.

















Yer: Liverpool
Amaç: Kim bilirdi? Soğuktan, çamurdan ve trafik canavarından korunmak.

Evet, Yine Bir Dar Boğazda Daha Beraberiz

Çiziyorum çiziyorum bitmiyor,
çiziyorum çiziyorum olmuyor.
"Olmaz tabii" diyor bir ses ve ekliyor,
"tembele müstahak"

Tembel ölmek istemiyorum ona göre bir ses.

Anonim

Kaynak: Hatırlanamıyor.

Fotoğraf Yarışması

Bu da varmış: Uluslararası Bahçe Fotoğrafı Yarışması. İlgilenenlere linki.
Mesela ben de şunu göndersem nasıl olur?


























Burası Louisiana Museum, Kopenhag. Bilen bilir, arkadaki heykel Alberto Giacometti. Onun arkasında da yanılmıyorsam bir kent olarak Malmö. Neyse benden bu kadar. Fotoğrafçı olmamama seviniyorum bazen. Keine Kabiliyette.

Londra'ya

güzellemeler aşağıda.

1 haftalık promosyon gezimiz (Best Fm'den Amy Winehouse şarkısı söylenerek kazanılmış çift kişilik uçak biletinin başını çektiği) çok hızlı, dinamik geçti. Aynen Londra'nın kendisi gibi. Kaça bölüneceğime karar veremediğim sıkışıklıktan ötürü yazın üretemiyeceğim. Ahanda görseller:







Londra'dan

tespitlerle döneceğim.