Milliyetçi hissetmemekle başlamak istiyorum. Sebeplerinden kısaca bahsederek mevzuya eğilmek, ardından doğrulup konuyu bağlamak niyetim.
İçinde bulunduğun toplumu, öncelikle insanını sevmek gerektiğine inanıyorum milliyetçi olmak için. Yalnız ecdadının mirasından ötürü değil, bugünü yaşarken insanını sevmek gerekiyor. O millete mensup insanlar topluluğunu genelleyebilmek gerekiyor.
Sevmiyorum, burda sokakta yürümeyi çok az seviyorum.
Japon misafirim Azusa, 10 günlük İstanbul gezisinden olumlu düşüncelerle ayrıldı. En son sohbetimiz, kafasındaki Türkiye fikrinin dönüşümü üzerineydi. İçten gelen derin bir kaygıyla (anksiyete bozukluğum var) söylediklerini dinledim. İlk günden itibaren yaşadıklarını dehşetle dinleyip, bir kısmına şahit olurken burda kadın olarak yaşamanın yine yeniden zorluğunu gördüm, yine korktum, şiddetle kaygılandım.
"Burada erkekler dışında herşey mükemmel, 5 yıl önceki dar fikrimle gelmedim kuşkusuz. Kalkınmış bir yer bekliyordum ki öyle buldum. Tahmin ettiğimden fazlası var burda" diyor 22 yaşında, İsveç'te yaşayan bir Japon. Havaalanından şehre gelmek için bindiği takside çıkma teklifi alan, ertesi gün Sultanahmet tanıştığı Japon tacirinden "hamama çıkma" teklifi alan, onun da ertesi gün İstiklal'de galeyana gelip avuçlanan bu genç kızımız tahmin edildiği gibi gezisinin 4. sabahı sokağa çıkarken hafif paranoid semptomlar göstermeye başladı. Neyse ki Doğu Avrupa görmüştü, sevgilisi İranlıydı (ee yani?), bizim taraflara hem ilgisi, hem de yaşına, ırkına göre hallice bilgisi vardı.
Paranoid hallerini alternatif yöntemlerle kırmaya, bu imajı kalıcı kılmamaya çalışan ben karşılaştırmalı bir bakış açısı sunmaya çalışıyordum ki bunu yaparken barlar sokağındaydım...
1 yorum:
aman allahım ne kadar korkunç bir yazı bu!!
yıkıl karşımdan.
Yorum Gönder